18 Şubat 2016 Perşembe

Dünyaca ünlü blogger Susie Bubble: Modadan bahsetmeye utanırdım

Blog’unu 10 yıl önce açan ve o gün bugündür merakla takip edilen Susie Bubble, sıra dışı stilinin yanı sıra paylaştığı fotoğraf ve yorumlarla da ilham veriyor. Blogger kime denir sorusunun yanıtı, ta kendisi. Susie’yle Barcelona’da buluştuk.

Kendisine “Bubble” lakabını ilkokuldayken bir arkadaşı takmış. Asıl ismi Susanna Lau ancak bizler onu, 2006 yılında açtığı blog’u vesilesiyle Susie Bubble olarak tanıyoruz. Kendisiyle bir araya gelmemizin bahanesi, aralık ayının başında Barcelona’da düzenlenen P&G Future Fabrics, The Science of the Beauty & Care of Clothes (Geleceğin Kumaşları) global etkinliği oldu. İngiliz tasarımcı Giles Deacon ve başarılı blogger Susie Bubble’ın konuşmacı olarak katıldığı konferansta geleceğin kumaşları, son yıllarda yükselen “athleisure” (spor giyim)  akımı, kıyafetlerin bakımı gibi konular konuşuldu. Barcelona’da yan yana geldiğimiz Susie’ye kişisel sorular da sorduk.


Küçükken hayalinizdeki meslek neydi?
Aynı anda pek çok arzum vardı. Balerin, astronot, piyanist olmak istedim... Bir ara piyanist şıkkı önde gidiyordu (eğitimli piyano öğretmeniyim). Realitem bana bunları işaret ediyordu. Ancak dediğim gibi, asla tek mesleği değil, pek çoğunu düşündüm... Tam hayalperestim! 


MODA KAÇIŞ OLDU
Peki ne oldu da blog açıp moda dünyasına karıştınız?
Bu hiç hesapta yoktu. Modayla ilgili bir şeyler yapmam beklenmiyordu. Ailemde herkes akademik kariyere sahip. Hiç kimse sanat, moda veya buna benzer bir okula gitmedi. Ben de üniversitede tarih okudum. Doğrusu bir devlet işinde çalışmayı düşündüm. Ancak hepsi bir kenara, kıyafetleri her zaman sevdim. Londra’nın Camden semtinde yaşadım. Bildiğiniz gibi burası renkli, ikinci el kıyafetleri, sokak stiliyle ünlü bir yer. Evden tek başıma çıkmama izin verildiği andan itibaren, yani 12 yaşlarındayken vintage dükkanları gezmeye başladım. Galiba Londra’da büyümem, stilimi şekillendiren ve kariyerimi belirleyen etken oldu. Bu bir nevi bulunduğum akademik çevreye başkaldırı gibiydi. Kıyafet ve stille ilgili her şey benim için kaçıştı. Bunun kariyere dönüşeceğini düşünmedim. Benim için daha ziyade gizli hobi gibiydi, bahsetmeye utanıyor, hatta çekiniyordum. Şans eseri olaylar gelişti... Bu endüstrinin içine düştüm. Bu arada, blog’umu açtığım 2006'da bir stratejim yoktu, her şeyi içimden geldiği gibi yaptım. Günümüzde blog açanların bir iş planı oluyor, daha bilinçli ilerliyorlar. 


Blog’u açalı 10 yıl olmuş. Heyecanınız azalmadı mı, sizi motive eden nedir?
Klişe gelebilir ama moda beni hep motive ediyor. Bu kadar yaşayan, değişen, gelişen bir sektör yok. Son zamanlarda en büyük zevkim, umulmadık yerlerde/şehirlerde harika tasarımlar ve tasarımcılar keşfetmek. Mesela Kaliforniya’da bir yere gidip, mantolar üzerine resimler çizen bir sanatçıyla tanışıyorum... Her yerde pek çok yaratıcı insan var. Bu gibi keşifler benim için bu endüstrinin en heyecan verici kısmı. Motivasyonumu yitirmem mümkün değil, bu alanda o kadar farklı, heyecanlı alt alan var ki...


Konferansta “kıyafetlere aşık olmak”tan bahsedildi. Kıyafetlerimize aşık oluyoruz, ama aynı zamanda hep aynı 5-6 parçayı giyiyoruz. Siz de böyle misiniz?
Günümüzde çok seçenek var. Yani daha kısa sürelerde yüksek sayıda kıyafete “maruz” kalıyoruz. Ve bunlardan daha kısa sürede “kurtuluyoruz”. Bu sağlıksız bir yaklaşım, çünkü kıyafetlerin değerini bilmediğimizi de gösteriyor. Hızlı tüketiyoruz. Bu manada burada, Barcelona’da bir araya geldiğimiz P&G konferansı önemli, çünkü konuşanlar kıyafetlerin uzun ömürlü olmasına yönelik çalışmalar yapıyor. Anlatılan kıyafet yıkama ve bakım yöntemleri giysilere değerlerini geri veriyor. Gardıroplar tıklım tıklım dolu, kıyafetler raflarda toz toplamak zorunda değil. Ben kıyafet tutmayı severim. Uzun süredir hayatımda olan parçalar var. Bazılarını uzun süre giymiyorum, kutulara koyup kaldırıyorum. Bir müddet sonra açıp hepsini gözden geçiriyorum. Yaş aldıkça yıllarca kullanacağıma emin olduğum parçalar almaya başladım. Hepsini bir gün muhtemelen çocuklarıma bırakacağımı hayal ediyorum. Eski kafalı bir düşünce olduğunu biliyorum ama hoşuma gidiyor. 


DENEME KABİNİ SEVMİYOR!
Madem kıyafetlerin kalıcılığından bahsettiniz, bir şeyi satın alırken etiketleri okur musunuz? Malzemesini, bakım talimatlarını dikkate alır mısınız?
Etiketleri kim okur ki?! İnsanların etiketleri okuduğunu duymak beni şaşırttı. Benim genel tavrım şu: Kıyafete dokunmayı severim. O anda verdiği hisse göre alıp almamaya karar veririm.
Bu satın alma kararını neye göre veriyorsunuz? Sizin için belirleyici etken nedir?
Tabii ki görüntüsü, yani kesimi/modeli. Bir elbiseyi beğendiysem, kumaşının kaşındırması veya kaba olması beni onu almaktan vazgeçirmez. Tabii ki iyi hissettiren güzel bir kumaştan yapılmış, hafif bir parça olması tercihim. Çok seyahat ettiğim için ağır kıyafetler iyi fikir değil. Fiyatı da önemli.


 Alışveriş ya da moda pişmanlıklarınız var mı? “Bunu nasıl almışım” ya da “giymişim” dedikleriniz...
Birkaç defa oldu. İnanmayacaksınız ama hiçbir şeyi denemem, beğendiysem alırım. Deneme kabinine girmekten nefret ederim. Bunda bedenimi tanımamın ve yılların tecrübesinin de katkısı de var. Bugüne kadar hiçbir şeyi iade etmedim. Asıl pişmanlığım, pek çok güzel kıyafeti yıkarken bozmuş olmam. Bunların arasında sevdiğim, pahalı parçalar da var. Utanç verici, biliyorum. Dünkü konuşmalarda Ariel’in marifetlerini duyduğumda anında, “Bunu önleyebilirdim, bu hataları yapmayabilirdim” diye düşündüm. 
Bu sezon en beğendiğiniz koleksiyon hangisiydi?
İlkbahar-yaz koleksiyonlarında Miu Miu ve Louis Vuitton’u beğendim. Özellikle de LV pembe cekete bayıldım!


Susie Buble, 2016 ilkbahar-yaz defilelerinden en çok Miu Miu ve Louis Vuitton koleksiyonlarını beğendini söyledi. Özellikle LV pembe cekete bayılmış!

SUSIE BUBBLE KİMDİR?
- 32 yaşında. Doğum tarihi 13 Aralık. Doğum gününü illa sevgilisiyle kutlamakta ısrarlı olduğu için, o tarihte seyahat etmiyor.
- Londra’da doğdu, Çin asıllı, ailesi Hong Kong’dan. 
- Yemek konusunda iddialı. Farklı tatlar denemekten çekinmiyor. 
- Dizi izlemeye bayılıyor. Özellikle BBC’nin drama dizileri favorisi.
- Londra dışında yaşayabileceğini düşündüğü tek şehir New York.
Stil ve iş konusunda tavsiyeler vermekten hoşlanmıyor. Bu konuda tecrübelerini paylaşabileceğini söylüyor.
BARCELONA’DA ÖĞRENDİKLERİMİZ
Pek çok insanda yeni aldıkları bir giysiyi “yıkamanın ardından bozulursa“ diye “ilk yıkama endişesi” var. Üzerinde “sadece kuru temizleme” etiketi bulunan çoğu kıyafet aslında çamaşır makinesinde yıkamaya uygun. Doğru program ve deterjanla yıkamak giysiyi sadece temizlemekle kalmıyor, ömrünü de uzatıyor. Günümüzde giysiler birden fazla malzemeden üretiliyor. Yanlış yıkama bunların formunu bozuyor. Konferans mekanında kurulan geçici laboratuvarlarda farklı deterjanların kıyafetleri nasıl etkilediğine şahit olduk. Son not: Kıyafetleri kirleten yüzde 10 oranında dış etkenler, yüzde 20 lekeler, yüzde 70 vücüt salgılarımız! Yani her gün giydiğiniz, temiz gibi görünen o jean de yıkanmaya muhtaç!
elele.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder