Paris İlkbahar 2015 Couture Haftası, Charlie Hebdo katliamı ve değişen ekonomi dinamikleri sebebiyle bu sezon daha sakin geçti diyebiliriz. Davos’ta gerçekleşen Dünya Ekonomi Forumu’nun hemen akabinde gerçekleşen ve sadece siparişle kişiye özel üretilen, minimum 100 bin Euro’ları bulan tasarımların sergilendiği hafta hayatın büyük kontrastlarından sadece biri elbette. Kırmızı halı ünlülerinin daha az olduğu defilelerde, koleksiyonlar da alışılmış klasik couture kodları olan fantezi ve hayal dünyasından nispeten uzaklaşmış, ayakları yere basan, güncel dünya ile paralel koleksiyonlar olarak kendini gösterdi.
Christian Dior: Tasarımcı Raf Simons, Dior Modaevi’nde yepyeni bir anlayış ve modernite yaratmaya devam ediyor. Miras aldığı moda devleri Christian Dior ve John Galliano’dan sonra kendi tasarım felsefesini özgürce, son derece çağdaş ve özgün olarak sergiliyor. Bu son couture koleksiyonu da haftanın en iyilerindendi. 50’lerin romantizmi, 60’ların deneyselliği ve 70’lerin özgür ruhu en modern şekilde yorumlanmıştı. Kullandığı teknik malzemelerin zenginliği, kural tanımazlığı, grafik siluetleri ve renk paletiyle müthiş bir şovdu. David Bowie’ye ithafen hem geçmişi hem geleceği kucaklayan aynı zamanda da klasik couture anlayışının çok ötesinde bir koleksiyonla alkışları topladı.
Versace: Geçen hafta gerçekleşen Altın Küre ödül töreninde Jessica Chastain, Amy Adams, Jane Fonda ve Kate Hudson’ı giydiren Atelier Versace, bu koleksiyonu ile ödül sezonunda daha çokca karşımıza çıkacağa benziyor. Kadın vücudunun kıvrımlarını saran bir siluetten oluşan koleksiyona; siyah, kırmızı, beyaz ve mavi renkleri hâkimdi.
Dior
Chanel: Grand Palais’nin ortasındaki soğuk beyaz mekanik konstrüksiyon, defile başlayınca rengârenk çiçeklerin açtığı tropikal bir bahçeye dönüşüverdi. Sonrasında üç boyutlu çiçekler işlenmiş şifon gömlek-elbiseler, çoklu yüzeyli tüvitler, düşük belli eteklerle göbeği açıkta bırakan kısa ceketler, örgü işlemeli; tüllü bereler ve yine füturistik dokunuşlarla adeta ‘haute-tech’ bir couture koleksiyonu şöleni süregeldi. El işlemelerinin ağır bir hava katmaktan ziyade tazelik saçtığı koleksiyon Karl Lagerfeld’in en genç vizyonlu ve modern tasarımcılardan biri olduğunu tekrar gösterdi. Chanel’in tarihi kodlarını dijital dünya ve high-tech tasarımlarla birleştiren Lagerfeld, couture anlayışını değiştiren tasarımcıların başında geliyor.
Chanel
Valentino: Couture dediğimiz zaman hâlâ bir rüya, bir kaçış, bir fantezi aklımıza geliyorsa eğer bunun büyük bir kısmını da Valentino’nun tasarımcıları Maria Grazia Chiuri ve Pierpaolo Piccioli’ye borçluyuz. Köklü modaevini, kurucusu Valentino Garavani’den devraldıklarından beri birbirinden etkileyici koleksiyonlara imza atıyorlar. Bu son couture koleksiyonlarında tasarımcıların çıkış noktaları aşk ve aşkın gücü idi. Koleksiyon; çağdaş şiir, pop müzik, sembolizm, klasik efsaneler, Dante’vari imajlar, Shakespeare ve sonradan Fransız vatandaşı olan Rus sanatçı Marc Chagall referanslarıyla kadınların adeta meleksi ruhlarını yansıtıyor, defiledeki mankenlerin de görünümlerini belirliyordu. Kadifeler, nakışlar ve bulut gibi hafif işlemeli şifonlar ile aşkın tanımı kendini adeta yeniden buldu.
Valentino
Armani Prive: Giorgio Armani, bu sezon couture bölümü olan Armani Prive’nin 10’uncu yılını çok sevdiği ve sık sık referans aldığı Uzakdoğu siluetleriyle kutladı. Siluetlerin yanı sıra desen olarak da kullandığı bambu malzemesinin zarafet ve güçlülüğü metaforik olarak da koleksiyona yansımıştı. Ceket pantolonların elegan rahatlığı, gece elbiselerinin sofistike ihtişamı meslekteki 40’ıncı yılını kutlamaya hazırlanan Giorgio Armani’nin ustalığının göstergeleriydi. Önümüzdeki kırmızı halılarda sıkça göreceğimiz kıyafetlerin de olduğu koleksiyonu izlemek için Kristin Scott Thomas, Robin Wright ve Paz Vega da hazır bulunuyordu.
Armani
Dice Kayek: 2013 Jameel Çağdaş Sanat ve Tasarım Ödülü’nü kazanan Ece ve Ayşe Ege’nin markaları Dice Kayek’in ikinci couture çıkarması bu sezon yine Palais De Tokyo’da bir defileyle gerçekleşti ve çok başarılıydı. İmzaları olan heykelsi siluetlerin hâkim olduğu koleksiyondaki renklerin, formların güçlülüğü ve bir o kadar da tazeliği ve modern olması zaten markanın en özgün kodlarından. Dice Kayek, bu koleksiyonda Hans Bellmer’in, Annette Messager’in ve Louis Bourgeois’nın oyuncak bebeklerinin ortaya çıkardığı fiziksel bir bilinçaltından yola çıkıyor. ‘Dollhouse’ adını verdikleri koleksiyon, mimari ve katlamalı formlarla elde edilen yapısalcı anlayışla şekillenmiş. Sonuçsa rafine, modern ve güncel bir koleksiyon olarak hayat bulmuş. Elde yapımı haftalarca süren patchwork işlemeli elbiseyse başlı başına bir mücevher gibiydi.
(Ece Sükan / Hürriyet)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder